بسم الله الرحمن الرحيم

 

Hilye-i Şerife[1]  

    Hilye-i şerife ve şemail-i Muhammediyye’nin târifi ve bâzı vasıflarıdır. Sadedında olduğumz  böyle bir mevzû küçük bir risaleye sığmaz. Rasülu ekrem ve fahri alem Muhammed el-Mustafa sallallahü teâla aleyhi ve sellem hazratleri hilkatca[2] ve ahlakça[3] Adem oğullarının ekmeli idi.

    Hep enbiya-i îzam aleyhimüssalatü vesselam hazratleri, azaları tamam ve güzel yüzlü olup Cenabı Allah’ın en sevgili kulu onların en güzeli idi. Mübarak cismi güzel ve bütün âzası mütenasip, endamı[4] gayet matbû[5], alnı ve göğüsü ve iki omuzlarının arası ve âvuçları geniş. Boynu uzun ve mevzun ve gümüş gibi saf. Omuzları ve bazuları ve baldırları iri ve kalın, bilekleri uzun, parmakları uzunca, eleri ve parmakları kalınca idi. Mübarek karnı göğüsü ile beraber olup şişman değil idi. Ve ayaklarının ıltı çukur olup düz değil idi. Uzuna yakın orta boylu, iri kemikli, iri gövdeli ve güçlü kuvvetli idi. Ne zayıf  ne de semin, belki ikisi ortası ve sıkı etli idi. Mübarek cildi ise ipekten yumşak idi. Kemal-itidal üzere büyük başlı, hilal kaşlı, çekme burunlu, Azdeğirmi çehreli ve söbüce yüzlü idi. Şişman yüzlü ve yumru yanaklı değil idi.

    Kirpikleri uzun, gözleri kara ve güzel böyücek ve iki kaşının arası açık, fakat kaşları bir birine yakın idi. Çatık kaşlı değil idi, ve iki kaşının arasında bir damar var idi ki gazap halinde kabarıp görünür idi.

    O nebiyyi mücteba,[6] ezherüllevn idi, yani ne kireç gibi ak, nede kara yağız, belki ikisi ortası ve gül  gibi kırmızıya mail beyaz ve nurani ve parlak olup Mübarek yüzünde nur lemeâneder[7] idi. Gözlerinin akında da az kırmızılık var idi. Dişleri, inci gibi âbidar[8] ve tâbidar[9] olup söylerken ön dişlerinden nur saçılır, gülerken fem[10] sâdeti bir letif şimşek gibi zıyalar saçarak açılır idi.

    Saçları, ne pek kıvırcık, nede pek düz idi ve saçlarını uzattığı vakıt kulaklarının memelerini tecavuz ider idi. Sakalı sık ve tam idi. Uzun değil idi ve bir tutamdan ziyadesini alırdı.

    Alem-i bakaya[11] rihlet buyurduklarında saçı, sakalı henüz ağarmağa başlayıp başında biraz ve sakalında yirmi kadar beyaz kıl varidi. Cismi nazif[12], kokusu latif  idi. Koku sürünsün, sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan â’la kokardı. Bir kimse onunla müsafaha etse bütün gün onun rayiha-i tayyibesini[13] duyardı ve mübarek eli ile bir çocuğun başını mesh etse rayihayı tayyibesi ile o çocuk, sair çocuklar arasında mâlum olur idi.    

    Doğduğu vakıt dahi nazif ve pak idi ve sünnetli ve göbeği kesik olarak doğmuş idi.

    Havassi fevkalâde kuvvetli idi. Bir yere âzimetinde âcele ve sağ ve sola meyl etmeyip kemal- vakar ile doğru yoluna gider ve fakat sürât ve sühület ile yürür idi. Şöyle ki : âdeta yürür gibi görünür, lakin yanında gidenler, sürât ile yürüdükleri halde geri kalırlardı.

    Elhasıl  en mükemml ve müstsna surette yaradılmış bir vücud-ü mesud ve mübarek idi.

    Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Kimseye fena söz söylemez ve kimseye kötü müamele eylemez ve kimsenin sözünü kesmez, mülayim ve mütevazî idi. Haşin[14] ve ğaliz[15] değil idi, fakat mühîp ve vakûr idi beyhude söz söylemezdi. Gülmesi de tebessüm idi.

    Onu ansızın gören kimseyi mehabet alırdı ve onunla ülfet ve müsâhabet eyleyen kimse ona can ve gönülden âşık ve mühip olurdu. Ehli fadla[16] derecelerine göre ihtiram eylerdi. Akrabasına dehi pek ziyade ikran eylerdi. Lakin onları kendilerinden afdal olanların üzerine takdim etmezdi.

    Hizmetkarlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ne geyrese onlara dahi onu yedirir ve onu giydirirdi. Sehi[17] ve kerim, şefik[18] ve rahim, şecî[19] ve halim idi. Âhd ve vâdinde sabit, sözünde sâdik idi. Elhasıl hüsnü âhlakça âkıl ve zekavetce bütüm insanlara üstün ve her türlü medih ve senaye layık idi. Kitap okumamış, yazı yazmamış olduğu halde avâm ve havassın zahiri ve batini işlerinde vâkî olan hüsnü  tedbir ve tasarrufünu bir adam düşünse o hazratin ne mertebe âkıl ve fehim  ve zekası olduğunu derhal   anlar ve zulümat-i cehl[20] içinde kalmış kabâil-i Arap arasında büyüyüp ve Arap Yarım Adası gibi bir hicra mehelde[21] zuhür eyleyip de ümmi olduğu halde enfüs ve afakı envar-i ulum ve meârif[22] ile münevver  ettiğini bir âklı selim sâhibi düşünse tereddüd etmeden peyğamber olduğunu şüphesiz tasdik eyler. Yemede,  giyimede kadr-ı  zarurat ile yetinir ve ziyadesinden eba eylerdi. Bulduğunu yerdi, bulduğunu  giyerdi ve tam doyunca ve karnı dolunca yemezdi.  Üzerinde yatıp uyuduğu döşek,  deriden yapılmış içi dahi hurma lifi idi.

    Az vakıt içinde bunca fütuhate mazhar olmuş ve varidat-I islamiyye çoğalmış iken dünya malına asla iltifat  eylemezdi  ve ğanaimden kendisine âid olan malların çoğunu müstehiklarına sadeka edip kendi maîşeti için pek az bir şey âla kordu. Bu cihetle bâzen borç almaya mecbur olurdu. Ehl-i beytinin ekseriyya yedikleri arpa ekmeği, yahut hurma idi ve dar-ı âhirete âzimetinde en sevgili ailesi (eşi) olan Hz.Aişe anamız radiyallahü teâla anha hazratlerinin hücresinde cüzi arpadan başka yiyecek yok idi ve zırhı bir yahudi elinde merhun idi ki iyalının nefekası için otuz 30 sâ’ arpa (1040 dirhem)  ödünç âlıp zırhını rehn etmişti. l



[1]- Gözel sıfatları ve mübarek ehlak ve âdetleri

[2] -yaradılışca

[3] - mübarek sıfatları ve ahlaıkları yaradılişca  mısli olmayan pek kemallı idi.

[4] - kamei mevzun biçimli

[5] - tabiâte müvafik.

[6] -seçilmiş.

[7] - parlardı.

[8] - nurani parlak.

[9] - parlak zıya nurlu.

[10] - ağzı seâdeti.

[11]- âhirete gettiğinde

[12] - temiz

[13] - güzel kokusunu

[14] -sert.

[15] - kab.

[16] - fazilet ehline.

[17] - cömert.

[18] - şetkatli.

[19] - cesûr

[20] - cehalet karanlığında

[21] - ulaşılamayan bir yer.

[22] - Her yeri